9/23/2009

CANAVAR

Uzun yıllar yalnız yaşamış biri olarak şunu söyleyebilirim: Ben karanlıktan korkmam.
Bunu kendimi övmek için söylemiyorum; bilakis karanlıktaki o korkulacak şeyi göremiyor oluşum, beni hep meraklandırmıştır.

Ruh çağırma seansları, karabasan hikayeleri, şeytan tahtasında cinlerle konuşmak.., bir döneme damgasını vuran eğlence anlayışımız olmuştu. Ben ölesiye korkmaya can atsam da, bir türlü kaptıramazdım kendimi. Hatta ara sıra korkma taklidi yaparak, yalanıma inanıp oyunun tadını çıkarmaya uğraşır; fakat yine beceremezdim. Arkadaşlarımın tümü de aynını yapıyordu belki; ama aradan biri çıkıp ağladığında ya da bir daha yapmamak için yeminler ettiğinde herkes dehşetle onaylıyor ve teselli bile ediyordu. Bundan yola çıkarak onların da aynı korkuya kapıldığına inanır büyüyü bozmamak için sormazdım; fakat bir kere de teselli etmeye kalkışmadım kimseyi; çünkü ben bir daha, bir daha yapmak isterdim. Bir türlü korkmuyordum. Bunun sebebi belki de iyi bir oyuncu olamamamdı. Büyüyü bozmamaya gayret ediyordum evet, ama büyüye kapılamıyordum.
Bu birini korkutup ardından dalga geçmek için yapılan bir oyun da değildi; inanma meselesiydi. bir arada zorlukların üstesinden gelme meselesi.
Gerçek olmayan korkular birbirine bağladı o zamanlar çocukları. Bu bağlanma biçimi gelecekte kurulacak bağların da ilk örneği oldu çoğuna. Kimse kendi karanlığını ifşa etmek istemiyor. Herkesin korktuğu bir karanlığa karşı cephe almak, onun karşısında birbirini kollamak, çocukluğa dayanan bir hile aslen. Kişiliğin yüzeyinde kalarak derin deneyimler yaşama mevhumu. İnsan o karanlıktaki olmayan canavarla savaşırken, kendiyle ateşkesi sağlamak zorunda kalıyor muhtemelen ve ötekilerle.

Yalnız ben hala karanlığın içindeki korkulası canavarı görmek istiyorum.

No comments: