1/31/2010

Bir Dolmuş Yolculuğu Nasıl Dramatize Edilir

Kulağımda Joy Division, havanın karlı olmasının da etkisiyle kıroluk damarım iyice kabarmış. Kendimi kesmek üzere eve gidiyormuşçasına yürürken, yüzüme yüzüme çarpan soğuk havanın içimdeki erimeyi kafamda bitireceğini ümit ederek (bu kafada bitirme mevhumuna da hayranımdır oldum olası), yoluma devam ediyorum. Her ne kadar deneyime dayanarak taklit edilmiş de olsa, sahteliği yüzümdeki aptal gülümsemeden kendini ele veren ızdırabımla yoldan bir dolmuş çeviriyoruz.
Biniyoruz.

-Şurdan bir kişi uzatır mısınız, Beşiktaş?
(Yok uzatmam diyenine rastlamadım henüz; ama rastlamayı çok isterim. Bir de yolculuk jargonuna bayılıyorum; yola düştük, dolmuş çevirdik, bir kişi uzattık... En hoşuma gideni ise yola düşmek. Yere değil yalnız dikkanizi çekerim, yola. Düşmekten ziyade devrilmeyi anımsatır bana. Sırt çantasıyla yüzükoyun(bu nasıl bir sözcüktür) yerde yatan, eteği açılmış donu görünen bir kız hayal ederim. Ve gülerim; çünkü donu ya da o donun beyaz olması komiğime gittiğinden değil; çünkü hala yerden kalkmadığından. Devrilmeyi kabulleniş tarzına gülerim, eliyle kıçını bile örtmeyişine... )
Sonunda bir kişi ileriye uzatılıp şoföre teslim edildi. Kalanı da herkesin elinden geçtikten sonra bana ulaştı. Her zamanki gibi saymadan cebime attım ve yanımdaki boruya tutunup müziğimi dinlemeye devam ettim.

Gözüm yanımda duran genç adama ilişti. Bizim ajansta çalışan Sadun'a ne kadar da benziyordu. Bildiğim kadarıyla Sadun işe gelmemişti o gün; evleniyor diye duymuştum, sanırım o olması imkansızdı. Hem o olsa neden bana selam vermesindi ki. O beni tanırdı zaten; daha göze batan bir tipim ve giyim tarzım var. -Bu neydi şimdi ego mu? Ben onu tanımam; ama o beni kesin tanırdı. - Bakmaya devam ettim. Bir yandan da tripleniyordum. Bu kişi Sadun değil ise şayet , onu deliler gibi kestiğimi zannedecekti ve bunu da büyük ihtimalle muhteşem yakışıklılığına bağlayacaktı. Hayır sorun değildi. Fakat dolmuşidi, Türkiyeidi, abazaidi, vesaireidi.... Yoksa elin garibi kendini sayemde iyi hissetmiş çok muidi!


Bakışlarımı fark etmiş ya da sezmiş olacak. (Bu klasik bir şeydir. Size dönük bakışı sezmekten bahsediyorum, amfide hep başıma gelirdi. Dersin ortasında, durduk yere kafamı arkaya çevirir, 8. sırada sağ baştan 15. koltukta oturan kişinin bana yönelmiş bakışlarını yakalardım. Aynı şekilde zaman zaman yakalanırdım. Ne acayip...) Bana döndü. Bu kişi Sadun değildi. Bana bir şeyler söylemesi biraz garip değil miydi o halde? O an beynim hapishane yemeği gibi oldu. Kulağımda müzik olduğu için adamın söylediklerinden hiçbir bok anlamamıştım. Kafamın içinde bin türlü hikaye kuruyor, bozuyor, meraktan ölüyordum. Tabii bunun elimi kulağıma götürüp kulaklığıma ulaşana kadar geçen kısa sürede olduğu düşünülürse, suratımda nasıl bir aptal ifade oluştuğunu rahatlıkla hayal edebilirsiniz. Nihayet kulağımdakini çıkardım ve kafamı hafifçe eğerek soran gözlerle baktım. (Biraz kaşlarımı çatıp ağzımı da yamultmuş olabilirim.)
.
Devamını sonra yazacağım.
Pembe dizi etkisi yaratmayı hiç istemezdim; ama çok uzadı. Sonra gözünüz korkar okumazsınız diye korktum. Evet korkularım ve kaygılarım var. Okuyucu kitlemi kaybetme fobisi. Naparsın...





5 comments:

Anonymous said...

hani nerede devamı?

DİBİNE DÜŞMEYEN ARMUT said...

Seni bekliyordum.

Anonymous said...

artık geldiğime göre, yazabilirsin.

absolutcure said...

benimde genel bir tespitim olacak. sorarım, bir insanın istanbul'da büyüyüp büyümediğini nasıl anlarsın? kesinlike birden çok yolu mevcuttur. efenim kimi der ki "şivesinden çakarım" kimi der "olm tipine baktımı anlarım ben adamın..." kimisi ise "kan çeker abiii" diyebilir. ama benim takık olduğum ve hiç yanılmadığım tespitimin temeli sadece bir kelime! yerel ulaşım kültürünün babalarından olan bir taşıta hitap biçiminden ortaya çıkan basit bir kelime. peki bu kelime nedir sence, bulabilecek misin?

DİBİNE DÜŞMEYEN ARMUT said...

minibüs vs. dolmuş ?