1/22/2010

Hüzünlü Arı

Ara sıra, yolda falan, ordaburdaşurda, aklıma pek çok düşünceler gelirler, hatta akın ederler, ler, ler...
Kendilerini pek bir hoş karşılar, heyecanla dinlerim; fakat sonra unutur, unuttuğuma hayıflanır, ah, vah, tüh derim.

Sonra bir gün aklıma gelen fikirleri ufak tefek kağıtlara not almaya başladım. Hani onlara değer verdiğimi bilsinler istedim. Anlatabiliyor muyum? "Bloguma yazarım" dedim "belki bir gün sizi."
Ha, blogum demişken, zamanında ben bu blogu bunun için açmamış mıydım zaten... Aklıma gelen ufak tefek düşünceleri kaybetmeden kaydedebileceğim bir kişisel mecmua misali kullanmayacak mıydım... Eh! Yalan oldu tabi ki; ama kağıtlar duruyor. İşin komik tarafı, o aklıma gelen süper yaratıcı fikirler şu an kağıdın üzerinde milattan öncesinden kalma çözülmeyi bekleyen yazmalar gibiler. Hayır ne demek istemişim bir bilebilsem...O değil de kağıtlara not almaya başladıktan sonra fikirler gelmez oldu. Tatlı tarafı onlarla bir kez rastlaşıp ölü gibi vedalaşmakmış belki de.

İşte hayat böyle bir şey dostlarım, hep bir şeyler istersiniz, elde eder gibi olunca, başka bir çehreye bürünürler. Kaldı ki ben istediğimi de elde edemedim; ama gelin görün ki bambaşka bir çehresi var yine de. İronik, aynı zamanda komik. Şimdi elimde post-itlere çizittirdiğim gizemli notlarım ile oturmuş duruyorum. Mesela bir tanesinin üzerinde; hüzünlü arı yazıyor. Ah bir bilsem neyi kastederek yazmışım, bir bilsem...ah bir bilsem! Çok mesut olacağım. Yine de olsun, en azından şimdi hüzünlü bir arı resmi çizeceğim, bu da bir şey.

No comments: