1/27/2010

Eve gelir gelmez internete girmek;

şu an tam olarak yaptığım şey. Bu nasıl bir aşktır, bu nasıl bir bağlılık veyahut bağımlılıktır kardeşim! Yolda gelirken aklıma gelen milyorlarca fikri yazmayacak olsam yine girerdim o ayrı. Seviyorum interneti! Seviyorum ulan! Seviyorum işte var mı diyeceğin?
-Var.
-Buyur söyle arkadaşım, ne diyeceksiniz?
- Bence sevmiyorsun, tamamen çıkar ilişkisi aranızdaki.
-Sanki bütün sevgiler çıkar değil mi azizim, siz de laf söylediniz şimdi balkabağı niyetine vesselam! Anlamı olsa, saat 12yi geçince yitirir bu sözler haberiniz var mı?
-Fakat benim saatim tam olarak 2 saat 45 dakika 57 saniye 3 salise geride.
-Al işte. O saatler bozuluyor demiştim ben sana almasana. Ver şunu bakayım. Yürü gidiyoruz.
-Nereye?
-Nereye olacak bunu aldığımız yere.

Kapı: Tak tak tak!
İçerdeki: SESSİZLİK

Kapı: Tak tak tak!
İçerdeki: SESSİZLİK

Kapı: Tak tak tak!
İçerdeki: SESSİZLİK

-Kimse yok burada yürü gidelim.
-Ne yani seni zamanın gerisinde bırakandan intikamımızı almayacak mıyız?
-Boşver ben affettim, arkanızdan bakması güzel oluyor hem zaman zaman.
-Neden, götümüz mü güzel? Bırak direnmeyi de, arka tarafa gidelim. Belki arka tarafta bir kapı daha vardır, bilirsin filimlerde hep öyle olur.
-Bırak dedim sana iyiyim ben, intikam yemeğini yemek istemiyorum. Soğuk yemeklerden hoşlanmam.
-E işte ben de o yüzden hemen alalım dediydim intikamı.
-Yürü.

Bir ses duyulur: Biliyorsan gel al.

-Sen de kimsiniz?
-Aradığınız kişi; ama beni arayanlar genelde bulamaz. Bu bir sevmek ya da sevmemek meselesi değil. Zaman meselesi. Zamansız öten kuşun gagasına kırmızı boya ile çarpı çizerler. Hem de geçmeyen türden, seçimlerde oy verenlerin eline sürülenler gibi; ama daha beter hayat boyu geçmeyen bir boya. Tanrının lekesi diyelim, bilirsiniz zamanla iş ortağıdır onlar,. Her neyse işte bu kuş ömrü billah hiçbir kimse ile çiftleşemezmiş;çünkü kırmızı işareti gören diğer bütün kuşlar onu HOR görürmüş.
-Of yazık, işte şimdi hikaye acıklı bir hal almaya başladı.
-Şşt sus da dinle.

Sevgili dinleyici, aman, pardon, okuyucu, hangisi hangisi anladınız mı? Hangi karakter hangi cümleyi söylüyor. Hayır benim kafamda oturdular da, siz anlıyor musunuz diye dert edindim.
Estafurullah bir şey demek istemedim hakaret babında da.. (Dada)

Nasıl da oturuyor değil mi tiplemeler kafamızda bu bunu söyler şu asla söylemez. Ummadık taş da baş yararmış. Umduk yarsa koymaz, senden her şeyi beklerim der, yüzüne de okkalı bir tükürük yapıştırırırııız di mi.

Beklenmedik ne varsa, kesinlikle otobüs değildir.
HAHAHAHA.


Geri dönelim hikayeye.
Vuuiijjjjjjjjjjt(Dönme efekti)


-Bu kuş, sonra diyar diyar gezermiş. Yersiz yurtsuz bir lekeli. Saldırıya bile uğrarmış bazı yobaz kuş cemaatleri tarafından.
-EE sonra?
-Sonra bir gün, insanlar bu kuşa bakıp, diğer kuşlarda olmayıp onda olan lekeyi görmüşler ve:
"Aaaaaaa cins lan bu!" Cins kuş lan bu! (tabii, cins bitip olduğu bir gerçek)", diyerek, bu kuşceezi alıp bir dükkana götürmüşler. Pet Shop denilen hayvan mağazaları varmış o dönem tabii, Dünya gezegeninde hayvanların çoğunun soyu tükenmeden evvel.

Herneyse, bu kuşa ilgi duyan insanlar, bu tür sandıkları türü para ile satmaya başlamışlar. Avlanıp avlanıp kafeslere kapatılmış kırmızı çarpılı gagalı kuşlar. Sadede gelelim (Markidösa Dede diye biri yaşarmış bir zamanlar onu sonra anlatacam) Bu lekeli kuşlar, diyar diyar gezip hor görülmekten bitap, uçmaktan kanatları eskimiş bir halde, kafeslere kapatılıp, gün aşırı beslenip, okşanıp, sevilip, ara sıra da kanatları paslanmasın diye eve salındıkça oh be demişler, cennet bu. Hayat bu işte demişler, Matrix'te pirzola yiyen herif misali. Ve zamansız öten kuşlar hayatlarının sonuna kadar mutlu yaşamışlar. Tabi yakalandıktan sonra.

No comments: